ilk insan hangi dili konuşuyordu
ilk insan hangi dili konuşuyordu
ilk insan Hazreti Adem aleyhisselam hangi dili konuşurdu
Hepimiz bir dil bir lisana sahibiz. Dilin ne olduğunu nasıl ortaya çıktığı konusu öteden beriden tartışılır. Bu konuda henüz bir mutabakat olmadığını fakat dilsiz insan olamayacağınında kanaatindeyiz. Çünki bir şeyler ifade etme özelliğimiz ve tanımlamak istediğimiz zaman beyin yoluyla dile hüküm veren bir yapıya sahibiz. Dilciler kendini kendisiyle tanımlayan başka bir örnek olmadığını tanımlamadığına göre ilk insandan bu yana bir dil konuşulmaktadır.
İlk insan Hazreti Adem Aleyhisselam |
Dil iletişim kurmak düşünce belirtmekten öte belkide insanın varlığını sürdürmesinin şartlarından da birisi olarak kayıt altına alınmıştır. Meseleyi bir kişi özelinde değil de toplum bazında değerlendirdiğinde toplumlarında varlık şartlarından birinin dil olduğunu görürüz. Güçlü bir toplum zayıf bir toplumu kendi içinde eritirken o toplumun dilinden başlıyor asimile etmeye yani kendine benzetmeye...
Semerkand yayınlarından başlık alınıp esinlenmiştir.
Konuyla ilgili bazı bildirimler Yorumlar bölümünde yayınlanmıştır.
07.03.2019
8 Comments
Comments YapDilin nasıl oluştuğu ve mahiyeti, insanoğlunun var olduğu günden
beri üzerinde en çok düşündüğü konular olmuştur. Antik Yunan ve Hint
kültüründe önce filozofların ilgi alanına giren bu konular, daha sonra
dilbilimcilerin de uğraş alanlarından biri olmuştur.
Dil nasıl ortaya çıkmıştır? Nesneler ile dil arasındaki ilişki nasıl
açıklanabilir? Ortak bir dilin söz konusu olmaması ve nesnelerin her dilde
farklı şekilde ifade edilmesi hangi nedene bağlanabilir? Nesnelere ad
verilmesindeki nedensizliği nasıl açıklayabiliriz? Bu gibi sorulara cevap
bulmak için bugüne kadar birçok teori ileri sürülmüştür. Bu teorilerin bir
kısmı, bilim alanının soruşturmacı ve dayanak arayıcı tavrıyla sorgulanırken
diğer yandan İlahî kaynaklar aracılığıyla bu sorulara cevap bulunmaya
çalışılmıştır.
İzleri yarım milyon yıl öncesine kadar dayanan insan yaşamına
bakıldığında insanların bu işi nasıl geliştirdiklerine dair bir kanıt
bulunamamıştır. Bu kanıt boşluğunda birçok teori ortaya atılmıştır.
Bu teorilerden biri, bizim de bildirimizin konusuyla ilgili olarak
Tanrısal teoridir. Tanrı, Âdem’i yaratmıştır ve Âdem’in seslendirdiği her
canlının ismi o olmuştur. Birçok dinde insanların lisanları ile yaratıldıkları
inancı vardır. Teoriye göre insan denilen varlık tek bir atadan gelmişse,
insanla birlikte gelişen dil de tek bir kökenden gelmiş olmalıdır.
Yahudi kaynakları başta olmak üzere, Hristiyan ve İslam kaynakları
da dilin oluşumu üzerine kutsal kitaplarda yer alan bilgilere başvurmuş ve
her dinin teologu kendi inanışı ve kutsal kitabının ifade edişi açısından
meseleye yaklaşma yoluna gitmiştir. Bu yaklaşım, söz konusu dinlerin
mensubu olan ve dilin mahiyetini ilahî kaynaklarla açıklama yoluna gitmiş
olan dilbilimcilerin de yolu olmuştur. Kutsal kitaplarda anlatıldığı şekliyle
Tanrı tarafından adların tümünün öğretildiği bildirilen ilk insan Âdem ve
onun dil bilmesinden dolayı kazandığı üstünlük ve konum, gerçekte herkesin
ilgisini çeken bir mesele olarak önümüzde durmaktadır.
Türk dili ve edebiyatının en önemli kaynaklarından olan “Kısasü’lEnbiya”lar, Âdem’in dili konusunda insanoğlunun sorularına dinî kaynaklar
bakımından cevap olabilecek olayları içerisinde taşıyan eserler olarak önem
taşımaktadır. İnsanoğlunun dilin ortaya çıkışı ve Âdem’in dilinin ne
olduğuna ilişkin sorulara bu bildirinin sınırları içinde “Kısasü’lEnbiya”lardaki bilgilerden hareketle cevap aramak bildirinin temel konusu
olacaktır.
Türkçe yazılmış en ünlü Kısas-ı Enbiya, Ahmet Cevdet Paşa’nın
(1822-1895) kaleme aldığı Kısas-ı Enbiya ve Tevarîh-i Hulefa (1874-1888)
adlı eserdir. Eserde Hz. Âdem’den başlayarak Hz. Muhammed’e kadar tüm
peygamberlerin hayatları ve kıssaları anlatıldıktan sonra Dört Halife dönemi
ve sonraki halifelerin hayatı da anlatılmıştır. Ancak bu eserde Âdem’in dili
konusuna hiç değinilmemiştir
3. Kutsal Kitaplara Göre Dil Olgusu
3.1. Tevrat’a Göre
Yaradılış Kitabı 2: 19 RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki
kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için
hepsini Adem'e getirdi. Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı.
Yaradılış Kitabı 2: 20 Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara,
gökte uçan kuşlara ad koydu.
3.2. İncil’e Göre
Yuhanna Bölüm 1: 1 Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi
ve Söz Tanrı'ydı. 2 Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. 3 Her şey Onun
aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey Onsuz olmadı. 4 Yaşam Ondaydı ve
yaşam insanların ışığıydı. 5 Işık karanlıkta parlar ve karanlık onu alt
edememiştir……………14 Söz insan olup aramızda yaşadı. Biz de O'nun
yüceliğini, Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu olan biricik Oğul'un
yüceliğini gördük.
İncil’de geçen bu sözler bize Kutadgu Bilig’den birkaç beyit
hatırlattı:
Yaşıl köktin indi yağız yirke söz
Sözi birle yalnguk ağır kıldı öz (KB 211)
Söz yağız yere mavi gökten indi
Kişi kendine sözüyle değer verdirdi (KB 211)
Törüttü ödürdi seçü yalngukug
Angar birdi erdem bilig ög ukug (KB 148)
Tanrı insanın yarattı seçerek yükseltti
Ona erdem, bilgi, akıl ve anlayış verdi.
Bilig birdi hem me yorıttı tilig
Uvut birdi kılk hem kılınçı silig (KB 149)
Ona hem gönül verdi hem dilini açtı
Ona güzel biçim, güzel tavır ve hareket ihsan etti
73
İncil’deki düşüncelerle benzer ifadeleri Eski Hint’te, dil bilgisi ile
ilgili çalışmaların kaynağı olarak da gösterilen dinî metinlerde de
bulabilmekteyiz. Bu ifadelerde sözün Tanrısallığı konusu açıkça
hissedilmektedir:
“Bir zamanlar Hindistan’da ‘söz’ bir tanrıymış. Hintli’ler ‘vak’ diye
adlandırdıkları söze, dile ve konuşmaya, tanrıların tanrısı gözüyle
bakarlarmış. Nitekim bir Hint kalıntısı uyarınca, ‘Bütün tanrılar söze
bağlıdır. Hayvanlar da, insanlar da, bütün yaratıklar söze dayanır. Hep var
olan yasanın ilk doğruluğu sözdür. Vedaların anasıdır. Söz tanrılar
dünyasının kilit taşıdır.’ denmektedir” (Uygur, 1999: 20).
3.3. Kur’an-ı Kerim’e Göre
Kur’an’da Âdem’in dilinin kökeni olarak bilgi gösterilmiş ve dil
bilgisinin Allah tarafından Âdem’e bahşedildiği açıkça vurgulanmıştır:
Bakara, 2/31: Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.
Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi
bana bunların isimlerini bildirin” dedi.
Bakara, 2/32: Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız.
Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her
şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.
Bakara, 2/33: Allah, şöyle dedi: “Ey Âdem! Onlara bunların
isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size,
göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı
da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” dedi.
Er-Rahman, 55/3-4: İnsanı O yarattı. Ona beyanı (konuşmayı,
düşünüp ifade etmeyi) öğretti.
Rabguzi’nin Kısasü'l-Enbiya’sında Âdem’in diline ilişkin hem
manzum hem de mensur ifadelerle bilgi verilmiştir. Âdem kıssasının başında
yer alan manzum parçada Âdem’in esma ilmini bildiği, Arapça, Farsça ve
Türkçe gibi bütün diller ile konuştuğu bildirilmektedir.
Buradaki nakillere bakıldığında Âdem’in tek dilli olmadığı,
Cevaplakendisine Allah tarafından Türkçe de dâhil olmak üzere birçok dil öğretildiği
anlaşılmaktadır. Ama bu diller arasında hangi dilin daha üstün olduğu
konusu her dilin konuşuru bakımından farklılık göstermektedir. Örneğin
Cemiloğlu tarafından yayımlanan KE’de bütün dilleri bilen Âdem yedi yüz
dil bilmekte ama bunlar arasında en iyi ve tercih edileni Arapça olarak
gösterilmektedir. Bununla birlikte meseleye Türkçe tarafından bakan ve
Âdem’in dilinin Türkçe olduğunu savunan görüşler de vardır. Bunların bir
kısmının kaynağı belliyken bir kısmı ise herhangi bir kaynağa
dayanmamaktadır:
Bu tezin bilinen ilk savunucusu 15. yy.’da yaşamış Kaygusuz
Abdal’dır. Gülistan adlı eserinde bu görüşünü dinî temelde ele alır. Ona
göre, Tanrı emriyle Hz. Âdem’i cennetten çıkarmak isteyen Cebrail, Âdem’e
cennetten çık dediyse de Cebrail’in dilini anlamayan Âdem cennetten
çıkmaz. Tanrı, Cebrail’e, “Âdem’e ‘Türkçe hitap et!” der. Âdem, kendisiyle
Türkçe konuşan Cebrail’i anlayarak cennetten çıkar:
Hak buyurdı Cebrâil’e var didi
Âdem’i cennet içinden sür didi
Geldi Cebrâil Âdem’e söyledi
Hak buyurdugın ıyân eyledi
Cebrâil didi çıkgıl uçmakdan Âdem
Tanrı’nın buyrugı budur işbu dem
Niçe ki söyledi hergiz gitmedi
Cebrâil’ün sözini işitmedi
Türk dilin Tanrı buyurdı Cebrâil
Türk dilince söylegil dur git digil
Türk dilince Cebrâil “hey dur” didi
“Durı gel uçmagın terkin ur” didi (Güzel 1987:16-17)
18. yy.’da sufî İsmail Hakkı Bursevî’nin (1652-1725) “Hadis-i
Erbain” adlı eserinin Bakara Suresi 31. Ayetin tefsirinde de bu tezi ve
rivayeti benimsediğini görüyoruz. Tefsirde şöyle geçmektedir: Adem’in
cennetten çıkma vakti gelince Cenab-ı Allah bunu haber vermesi için
Cebrail’i gönderir. Cebrail durumu Adem’e bildirir. “Adem tınmadı“ yani
emri duymazlıktan geldi. Cebrail durumu Allah’a bildirince Allah (C.C.)
Cebrail’e: “Git Adem’e Lisan-i Türki ile söyle” der. Cebrail gelir ve Türkçe
76
olarak cennetten çıkma emrini tebliğ eder. “Ve Adem cennetten lisân-ı Türkî
kalk demekle kıyam edip çıkmıştır, zira dünyada ahir tasarruf Türkündür...”
(Bursevî 1317:26)
İsmail Hakkı Bursevî’nin bu tefsiri, bize 11. yüzyılda yazılmış olan
Divanü Lugati’t-Türk’ün başında geçen bir hadisi hatırlatmaktadır. Kaşgarlı
Mahmud, bu hadisle ilgili şöyle demektedir:
“Buharalı imamlar arasında güvenilir bir kaynaktan ve Nişabur
halkının bir imamından işittim: Her ikisi de aşağıdaki hadisi aktardı. İkisinin
de bilgi kaynağı Tanrı’nın elçisine (Tanrı’nın salat ve selamı onun üzerine
olsun) dayanıyor. Kıyamet günü belirtilerinden, ahir zaman fitnesinden ve
Oğuz Türklerinin ortaya çıkışından söz ederken dedi ki: ‘Türklerin dilini
öğrenin, çünkü onların egemenliği uzun sürecektir.’ Bu hadis doğru ise –
sorumluluğu anlatanların boyunlarına olsun- Türkçeyi öğrenmek dinsel bir
gerekliliktir; yok kesin değilse, bilinçte bunu gerektirir.” (Bozkurt 2012:19)
Sonuç
KE’ler, Âdem’in dili ile ilgili kesin veriler sunmamakla birlikte, ilahî
kaynaklar bakımından dilin oluşumu üzerine bize bir takım fikirler
vermektedir. Yukarıda ele aldığımız her üç KE’de de Türkçenin Âdem’in
bildiği diller arasında sayılması, bu eserlerin yazıldığı dönemdeki Türkçenin
gücü ve yayıldığı alanların büyüklüğü ile ilgili olmalıdır. Yani devletin gücü
ve yayılma alanı ile dilin gücü ve yayılma alanı arasında bir ilgi
görülmektedir. KE’ler bize Âdem’in çok dilli olduğunu haber vermektedir.
Bununla birlikte ilk dili hakkında bir şey ifade etmemektedir. Rabguzi’nin
KE’sinde de Âdem’in Arapça, Farsça ve Türkçe konuştuğu belirtilmişse de
herhangi bir dilin diğerine göre öne çıkarıldığı görülmez. 14. yüzyılda
kaleme alınmış KE’de de Âdem’in çok dilliği belirtilmişse de Arapça diğer
dillere göre öne çıkarılmıştır. Ama Âdem’in dili ne olursa olsun Türkçenin
her zaman bir öneme sahip olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Bununla
birlikte Türklerin dünya tarihindeki rolü ve etkisini düşünerek eğer Âdem’e
bir dil atfetmek gerekiyorsa ben de Kaşgarlı ve Bursevi gibi bu dilin Türkçe
olduğuna inanıyorum
Okuduğunuz bu konu için yorum yapmak istermisin ?
Daha fazla içerik paylaşmamız için heyecanlanmalıyız bize yorum yaparak fişeklenmemizi sağlarmısın ?
*******************
#Edebiyat Sitesi Yazı - Yorum ilişkisi içerisindedir bu yüzden
******************
Yorumlarınızı önemsiyoruz ve bizim için yorumlarınız önemli.
******************
Yorum yapmak için Forumu doldurup düşüncenizi paylaşın lütfen
*****************